“Edebiyat farklı söylemektir” - Necdet Özkaya Featured

“Ədəbiyyat və incəsənət” portalının “Ulduz” jurnalı ilə birgə BİRİ İKİSİNDƏ layihəsində Türkiyənin “Genç Yürekler” jurnalının təqdim etdiyi 51 türk müəllif inin yazıları yer alır. Türkiyə türkcəsində yayılan əsərlərin əsas qayəsi budur: “Dildə, fikirdə, işdə birlik!”.

 

 

“Edebiyat farklı söylemektir”

 

Necdet Özkaya

 

(“Edebiyat başka türlü anlatmaktır” kitabından)

 

Edebiyat ve ya yazın; duygu, düşünce, olay, hayal -düş, imge- ve rüyaların sözlü ve ya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır. Latince, harflerden oluşturulan anlamındaki “literatür” sözcüğü dilimize “edebiyat” olarak çevrilse de daha çok kültürel birikim ve ya bilimsel alanda ortaya konan yapıtlar bütünü gibi anlamlarda kullanılır. Türkçe kökeniyse, Arapça “edep” sözcüğünden gelir. “Edep”, iyi ahlak, incelik, terbiye, güzel huy/mizaç anlamı taşımaktadır. “Edip” de aynı kökenden gelir ki, yazar ve edebiyatla uğraşan kimse demektir.

Kültürel farklılık mı demeli ya da değerlendirmede ulaşılan ayrımı, yaşanılan coğrafyaya mı bağlamalı? Tam olarak karar veremiyorum. Batıda, soğuk ülkelerde harflerden oluşturulan anlamına gelen literatür; Doğuda, sıcak ülkelerde, çöl ikliminin hâkim olduğu ve Arapça konuşulan ülkelerde iyi ahlak, incelik, terbiye, güzel huy/mizaç anlamlarına gelen edep sözcüğüyle aynı kavramı anlatıyor.

Önceleri sözle anlatılan, ezberlenen, kuşaktan kuşağa aktarılan lirik ve epik şiirler, destanlar, efsaneler, masallar, hikâyeler ve kutsal metinler, en ilkel halleriyle dahi dinleyen kişileri etkileyebilmişlerdir.

Çok uzun ve zor yolculukların ardından verilen molalarda, bir hanın odunlarla ısıtılan ve kalabalık insan topluluğunu barındıran, meşalelerle aydınlatılmış geniş odalarında yenilen yemeklerden ve içilen şaraplardan sonra gür ve etkileyici sesleriyle şiirler okuyan, destanlar aktaran, kutsal metinlerden bölümler seslendiren ilk edebiyatçıların ayırdına vardıkları ilk ve önemli durum, farklı söylemeleri gerektiğiydi.

Şiirleri, efsaneleri, destanları ve ya kutsal metinleri seslendiren kişiler, karşılarındaki bir kişiyle konuşurcasına, bilinmeyen bir yerin gidiş yollarını tanımlarcasına ve ya özellikli bir yemeğin nasıl yapılacağını anlattıkları sıradan tavırlarla konuştuklarında pek etkili olamadıklarını anlamışlardı. Seslerinin yükselmesi ve ya alçalması gerektiği anları, duygusal ve ya saldırgan tonlamaların zamanını, ayağa kalkıp yürüyerek ve ya bir heykel gibi hareketsiz kalmaları gereken durumları gün geçtikçe ve deneyim kazandıkça öğreniyor ve günümüzün ünlü şarkıcılarında olduğu gibi, daha yetenekli, daha güzel sesli, daha iyi dans eden ve farklı söyleyebilen kişiler haline dönüşürken, aranan, dinlenen, ne söyleyecekleri merak edilen kişiler sınıfına atlayabiliyorlardı. Yani kendilerine özgü tavırlarla yeni bir biçimin sahibi olabiliyorlardı.

Yazının, papirüs ve parşömenlerin, kâğıdın, mürekkebin, kamış yazı araçlarının, kurşunkalem, dolmakalem, tükenmezkalem ve en sonunda da matbaanın bulunması, birçok alanda hızlanan gelişmelerin yolunu açarken edebiyatın da gelişmesini, yaygınlaşmasını ve kalıcı olmasını sağlamıştır.

Antik Yunan Filozofu Aristoteles “Poetika”da, yazınsal ürünlerin mimesis yeteneğiyle, yani öykünme (taklit) becerisiyle oluşturulabileceğini söylerken, küçük bebekleri, konuşmayı, yürümeyi yeni öğrenen çocukları çok yakından gözlemlemiş olmalıydı. 

Berthold Brecht, “Biçimden kopuk sanat, sanat olamaz. Edebiyatın görevi, öncelikle edebiyat olmaktır. Yazarın göreviyse biçimini geliştirmek.” diyor.

“Sanat insanın dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir. Ama salt özünde taşıdığı büyü yüzünden de gereklidir.” diyen Ernst Fischer, “Sanat biçim vermektir, bir yapıta ancak biçim, sanat niteliği kazandırabilir.”

Yani, başlıkta yazdığımız gibi edebiyat farklı söylemektir; her yazı salt 750-1.000 sözcükle; başka türlü anlatmanın ustası edebiyatın hangi yollardan gittiğini, hangi araçları kullandığını, neleri amaçladığını ve ulaşmak istediği yerin neresi olduğunu da anlatacak.

Ya da, 100 bölüm olarak planladığımız ve her bölümünde bazen edebiyatın farklı dallarına dair düşüncelerimizi yazacağımız, bazen de bir yazarı ve o yazarın bir yapıtını, tarzını, tavırlarını anlatacağımız yazı serimizin adı gibi hep “Edebiyat başka türlü anlatmaktır” diyeceğiz.

Bazen bir yazar hakkında kısa bilgiler verecek ve sadece bir yapıtını değerlendireceğiz. Değerlendirmemiz, o yazarın farklı söyleyip söyleyemediği ve ya o yazarın başka türlü anlatıp anlatamadığı hakkında önemli bilgiler de verecek sizlere.

Mutlaka okumalısınız, okumanızı öneririz. “Okumaya değmez”, “hayat çok kısa, isterseniz zaman harcamayın”, “okusanız da olur, okumasanız da” gibi ve benzeri önerilerde bulunabiliriz; bunu yaparsak, bu yaptığımızı bilgiçlik, kendini beğenmişlik ve ya ukalalık olarak değerlendirmemenizi diliyoruz.

Şimdi, gelin “Poetika” adlı dergiyi çıkaran Orhan Poetikan’ı dinleyelim, bakalım “Ansızın değişir hayat”ta başka türlü anlatabilmiş mi?

Sanatın neden gerekli olduğunu düşündünüz mü hiç? Gereklilikleri yerine getirirken, sanatın, neleri nasıl anlattığına hiç dikkat ettiniz mi? Doğayı yansıtır sanat, doğadaki her şeyi, insanı, tüm canlıları, cansızları ve hayatı anlatır. Nedir resimde yapılan? Peki, ya şiirde yazılarak ulaşılan, dev mermer blokların ustalıkla yontulmasından sonra ortaya çıkan, nedir?

Bir ayna tutmak dışında nedir ki yaptıkları sanatçıların?

Büyük emekler harcayarak yaptığınız resmin, çevrenizden konu olarak seçtiğiniz dağlara, ovalara, ağaçlara benzeyip benzemediğini anlamanız için bir ayna almanızı ve bunların oradan nasıl yansıdığına bakarak aynada gördüklerinizi yaptığınız resimle karşılaştırmanızı isteyen Leonardo da Vinci’nin anlatmak istediği, en yalın haliyle, neydi?

Recaizade Mahmut Ekrem’in, hikâye ve roman için “Birer ibret aynası” olduklarını söylemesinin hiçbir anlamı yok mudur?

Peki, Stendhal’in, “Kırmızı ve Siyah”ta, “Yol boyunca gezdirilen bir aynadır roman” demesi, nereye yönlendirebilir bizi?

Jean Paul Sartre, “Yazıdan doğmuştum ben, bundan öncesi yalnızca aynada bir yansımaydı; ilk romanımdan başlayarak bir çocuğun aynalar sarayına girmiş olduğunu bilmiştim” derken, sizce ne anlatmak istemiş olabilirdi ki?

Şiirde, romanda, resimde ve heykelde; doğaya bir ayna tutmak dışında nedir ki yaptıkları sanatçıların?

Onların yaptıklarını yapıyoruz bizler de; göremediğimiz ancak tüm yönleriyle kendini duyumsatan, vazgeçilmez, ruhumuza varlıklarını tüm davranışlarımızla anlatan duygularımıza birer ayna tutuyor ve “Poetika”daki şiirlerin tüm dizeleriyle resimlerini yapıyoruz içimizden geçenlerin.

Kimi zaman karanlık, bol gölgeli, hüzünlü ve mutsuz, kimi zamansa kabaran sularıyla yemyeşil ormanlara saldıran beyaz köpüklü dalgaların, masmavi denizlerin ve okyanusların resmini yapıyoruz; dingin, güçlü, aydınlık ve coşkun.

Bazen daha ileri gidiyor ve gerçekte olanları değil, olması gerekenlerin dahi resimlerini sözcüklerle çiziyoruz şiirlerimizde.

Öykünüyoruz; ona öykünüyoruz. “Şairin ödevi, gerçekte olan şeyi değil, tersine, olabilir olanı, yani olasılık ve ya zorunluluk yasalarına göre olası olan şeyi anlatmaktır.” diyen Aristoteles’e öykünüyoruz.

Duygularımızın en gizli köşelerinin, ruhlarımızın en karanlık bölgelerinin; sözcükler ve dizelerle yapılmış karanlık-aydınlık, kötü-iyi, mutsuz-mutlu, solgun-aydınlık resimlerine bakarak bizi tanımaya çağırıyoruz sizleri; mutlaka bakmalısınız.

 

“Ədəbiyyat və incəsənət”

(25.10.2024)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sayt Azərbaycan Respublikası Mədəniyyət Nazirliyi tərəfindən 2024-cü ildə “Qeyri-hökumət təşkilatları üçün qrant müsabiqəsi” çərçivəsində Azərbaycan Ədəbiyyat Fondunun həyata keçirdiyi “Yeniyetmə və gənclərdə mütaliə mədəniyyətinin formalaşdırılması” layihəsinin tərəfdaşı olaraq yenilənmiş, yeni bölmələr əlavə ediımiş, layihənin təbliği üzrə funksional fəaliyyət aparılmışdır.