KUŞ MİSALİ - Güven Albayrakın hekayəsi Featured

“Ədəbiyyat və incəsənət” portalına ünvanlanan növbəti yazı Türkiyədəndir. Güven Albayrak özünün “Kuş misali” hekayəsini sizlərə ərməğan edir. 

 

Sabahın ilk ışıklarında beni izliyorum. Geç gelen baharın sabahında.  Hava soğuk, kürklü kahverengi montum, siyah kadife pantolonunum, botlarımla sokakta yürüyorum. Sabahı çekiştiriyor iki serçe, o serçelerin sesini dinliyorum, hayatı izliyorum. İki parça ekmekteki ikiliyi izliyorum.

Sahile vapur iskelesine iniyorum. Martıların çığlığı karşılıyor. Soğuk ve keyifsiz havada nerdeyse hareketsiz asılı duruyorlar. İskeledeki vapurların güvertesine yaklaşıp yavaşça uçuyordu. Sonra da gelişi güzel yiyecek arayışına giriyor, hemen hemen hiç kanat çırpmadan, buz pistindeki figürler gibi süzülüyordu.

Vapurun arka güvertesindeki yerimi alıyordum. Denizden, sabah sularının beyazı vuruyordu iskelenin önündeki dubalara. Sahil ışık içinde kalıyor. Kadıköy’ün üstü kıpkırmızıydı, nerdeyse gün doğacaktı.

Vapur, bu saate çalışanlarla dolu, insanların güzelliğini izliyorum. İki parça ekmek için kuşlar sokakta, martılar denizde, çalışanlar kuş misali iki parça ekmekteki iki olmak için çırpınıyordu.

Ömür dediğin nedir? Hayatın bize yüklediği bir yaşam süreci. Bizlere yüklediği sorumluluklar: Okul, Askerlik, meslek öğrenmek, iş bulmak o da yetmiyor. Ebe beyinlerin bizim için biçtiği gelecek…

Güvertede çayımı yudumlarken birkaç ay içinde gideceğim askerlik yükümlüğüm aklıma geliyor. Sırtımda taşıdığım bir yük misali bu görevler ne zaman bitecek? Sabahın ilk ışıkları işe gitmek, hava karardığında gelmek,  gün yüzü görmeden yaşamak. Asker de erken kalkmak olsa da en azından gün yüzü görmek kurtuluşumdur? Kendi içimde çelişkilerimi yaşıyorum. Ruhumun derinliklerinde hissediyorum yaşadığım boşluğu. Güvertede kalabalık da otursam da yaşadığım hissiyat yalnızlıktı.

Hayatı paylaşmak insanların algıladığı gibi sadece dertlere çözüm, hayalleri gerçekleştirmek olmamalı. Biz ve birlikte kelimesi yaşanılan bir anı, bir çay içiminde sohbet etmek çıkarsız ve beklentisiz, çayı yudumlarken yüzünde oluşan memnuniyet, sıcak bir bakış, yaşanılan anı değerli kılan. 

Gemi iskeleye yanaştığında, aklım firari düşüncelerde, yalnızlığımla baş başa, firar etmek, kuş misali kanat çırpmak yüreğimin götürdüğü yerlere konmak. Karaköy iskelesinde indiğimde bir bakış attım sağıma yüreğim sola döndü Galata köprüsüne yöneldim. 

Her gün vapurdan izlediğim köprünün ortasına gelmiştim, günün koşuşturmacasından fark edemediğim duyguları keşfedercesine etrafıma bakınıyorum. Özgür olduğumu hissediyordum. Balık tutmaya gelenler, işportacılar kalabalığın içinde ben hayatı izliyordum. Fark etmedim Eminönü arabalı vapurun iskelesine inmişim. Sarayburnu’na doğru ilerlerken Gülhane parkını fark ediyorum, konacağım yeri bulmuştum. 

Gülhane parkına gelmiş, kan ter içinde kalmıştım, asırlık ağaçlar altında, çimlere uzandım. Masmavi gökyüzü, yeşil asırlık ağaçlar, büyülenmiştim. Bilgeler kadar eski kadim zamanlardan kalma ağacın tepesinden bir bulutla aşağı inen bir şey geliyordu. Kuş sesleri kulağımda tınılıyordu. Otuz kuşun orkestrası gibi o tınılar benim boyut değiştirmişçesine farklı bir zamandaymış hissettiriyordu. 

Bir sesle irkildim. ‘’ Kendini Kaf dağında arama, sır sende saklı’’ hayalle gerçek arasında bir yerdeyim. Sesi tanımaya çalışarak. ‘’kim konuştu kimsin?’’ ‘’ Bilge ağacının sakiniyim ben ANKA kuşu’’ sesimi çıkaramadım. Sessizliği bilge ağacının sakini bozdu.

‘’ Sorular. Sorular’’ zihnim okunduğunu düşündüm.  Öyleyse cevapları da biliyor. O muhteşem güzelliğe sordum. ‘’ Cevaplar?’’

‘’ Bilgelik uzun bir yolculuktur. Yedi tepeyi aşmayı başarırsan bilgelik ağacı meyvesi yersin. Hiçlikte yeni bir ben bulursun. ‘’

‘’ Tepeler neresi?  Nasıl gidilir?’’

‘’ Kendi içinde bir yolculuk yapmalısın.’’

‘’ Hazırım bana tepeleri anlat’’

‘’ İstek Tepesi: Burada, birçok İnsan her şeye sahip olabilmenin büyüsüne kapılıp kaybolmuş. Enaz şeye ihtiyaç duyduğunda bu tepeyi aşarsın’’  

‘’ Günlük heveslerden uzak duracağım. Asla, benimde olsun demeyeceğim. Olmasa da olur, prensibim olacak.’’

‘’ Aşklar Tepesi: Burada İnsanların, endamına ve güzelliklerine kapıldıkları hurilerden güzel kadınlardan gözleri kör olmuş, birçok kayıp vermişler.’’

‘’ Kendimden başka kimseyi sevmeyeceğim, kendi hedeflerim ve ideallerim için çalışacağım. Ben duvarını aşamayan hiç kimseyle hayat arkadaşı olmayacağım.’’

‘’ Cehalet Tepesi: Buradan geçerken bazı İnsanlar hiçbir şeyi önemsememeye başlamış, önemsemedikçe düşünmemiş, düşünmedikçe unutmuşlar.’’

‘’ Ben biliyorum demeyeceğim, hep öğrenci olacağım, değişime her zaman razı olacağım. ‘’

‘’ İnançsızlık Tepesi: Burada İnsanlar gerçeği bulamayacaklarını, bu yolda öleceklerini düşünmeye başlamış. O kadar yolu boşuna gittiklerini düşünen İnsanlar, geri dönmüş ve ideallerinden vaz geçmişler.’’

‘’ İyi bir yazar olmak için ideallerime giden yolun planını yaptım, vazgeçmeyeceğim.’’

‘’Yalnızlık Tepesi: Bu tepeden geçerken İnsanlar yalnızca kendini düşünmeye başlamış. Bazıları kendi başlarına hareket edip yönlerini kaybetmişler.’’

‘’ Yalnız olmayacağım, hocalarım ve edebiyat seven her insanla aynı yolda olacağım.’’

‘’Dedikodu Tepesi: En tanımadığın en tanıdığın seninle ilgili bir sürü dedikodu üretmiş senin başarısız olacağını ve seninle gitmelerinin bir anlamı olmadığı söylenmiş. Bunu duyan birçok yakının doğru olup olmadığını hiç önemsemeden, yolundan vazgeçirip caydırırmış.’’

‘’ Hiç kimseyle, söz dalaşı yapmayacağım. Ben sadece üreten ve katılımcı olacağım. Kitaplar tek arkadaşım olacak.’’ 

Anka kuşu sevgiyle baktı. ‘’ Şimdi son tepeye geldin’’

Rahatlamış ve otuz kuşun korosunun tınılarıyla aynı sevgiyle baktım.

‘’  Ben Tepesi: Burada her düşünce ayrı bir şey söylemeye başlamış, biri diğerinin bakış açısını beğenmemiş, diğeri her şeyi bildiğini iddia etmeye başlamış, yanlış yoldan gidildiği söylenmiş. Böylece tepeyi  “ben” düşüncesinden uzaklaşana kadar en öne geçmek için birbirlerini ezip durmuşlar. Sarp kayaları geçen çok az İnsan olurmuş.’’

‘’  Nezaket ve saygıdan ayrılmayacağım. Ben olmayacağım biz olan herkesle yolum kesişecek.’’

Bilge Anka kuşu şefkatle bakarak ‘’Sende küllerinden doğdun artık sende bir bilge yolcususun. Sana sonsuzluk yolcusu kâtibi diyeceğim. Kutlu olsun.’’

Yüzüme düşen yaprakla uyandım. Bir hoşluk vardı üzerimde tarif edemeyeceğim. Biliyordum ki uzun bir yol beni bekliyordu.  

Her İnsanın bir habisi olmalı, içindeki boşluğu doldurmak için bir meşgale bulmalı. Peki yazmak?  Yazmak İnsanın içinden gelen bir his mi? Yoksa kabiliyet mi?

Kitaplarda kendimizi bulduğumuz cümleleri kelimelerle oynayıp içimizdeki duyguları yazıya dökmek, sevdanın gökyüzüne kanatlanmış halidir. Kuş misali…

 

“Ədəbiyyat və incəsənət”

(10.12.2024)

Sayt Azərbaycan Respublikası Mədəniyyət Nazirliyi tərəfindən 2024-cü ildə “Qeyri-hökumət təşkilatları üçün qrant müsabiqəsi” çərçivəsində Azərbaycan Ədəbiyyat Fondunun həyata keçirdiyi “Yeniyetmə və gənclərdə mütaliə mədəniyyətinin formalaşdırılması” layihəsinin tərəfdaşı olaraq yenilənmiş, yeni bölmələr əlavə ediımiş, layihənin təbliği üzrə funksional fəaliyyət aparılmışdır.