“Ədəbiyyat və incəsənət” portalının “Ulduz” jurnalı ilə birgə təqdim etdiyi layihədə Türkiyənin “Genç Yürekler” jurnalının seçimində 51 türk müəllifinin yazıları yer alır. Türkiyə türkcəsində yayılan əsərlərin əsas qayəsi budur: “Dildə, fikirdə, işdə birlik!”.
“Önce mavi ve yeşil, sonra tüm canlılar öldü”
Tuğba Güvenç
Eğer yaşadığımız gezegene uzaydan baksaydık, orada bir nokta görecektik. Bu nokta bizim evimiz. O biziz. Sevdiğiniz, tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan her kes onun içinde bulunuyor.
Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce bir-birini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her âşık çift, her anne ve baba, her umut dolu çocuk, her mucit, her kâşif, her ahlak hocası, yozlaşmış her politikacı, her şöhret yıldızı, her yüce önder, her aziz ve günahkâr işte orada yaşadı. Bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinin içinde…
Dünya çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün! Şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar-zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün! Anlaşmazlıkları ne kadar sık, bir-birlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar da yoğun yaşadıklarını düşünün!
Yaşadığımız yeri bile sahiplenemiyoruz. Barındığımız, içinde her role girdiğimiz her tür insanın olduğu; ama hep geçici olarak doyduğumuz yerdeyiz. Dünyadan 100 bin kilometre bile uzaklaşınca henüz ay bile olmuyor. Bu kadar yalnızken ve yaşanabilecek tek gezegenken yeşil ve maviyi aklı olanlar öldürüyor.
Çok sahip çıkamadığımızdan mı? Çok önemsemediğimizden mi? Dünyanın ciğerleri nedir? Yeşiller, o koskoca çınarlar, kavaklar, türlü-türlü yeşil-yeşil ağaçlar… Ama artık gün geçtikçe yoklar ve yok olmaya mahkûmlar. Peki niye? En büyük sorun yeterince savunmamamız. Üstünde sigara söndürülür, hâlâ âşıkların isimleri kazınır. Eliniz ateşe değince canınız acıyor, o ağacın canı acımıyor mu? Ses çıkartamıyor diye yapın gitsin, olmuyor öyle. Yakınlarda yaşadığımız o toz zerreciğinin ciğerleri yandığında, bir insan gibi inledi o yeşiller. Sellerde, gökyüzünü dumana boğduğumuzda o dilsiz hayvanlar insan gibi can çekişip ses çıkarttı. Bunu hangimiz duydu? Bu yazıyı burada bırakın ve düşünün! Ne kadar sahip çıktık? Ne kadar benimsedik o küçük toz zerresini? Onun için yakmaktan, boğmaktan ve öldürmekten başka neler yaptık?!
Dünya, şu ana kadar yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiç bir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğensek de, beğenmesek de... O yegâne yerde bırakalım da mavi de, yeşil de, dilsiz hayvanlar, bitkiler de olabildiğince özgür yaşasınlar. Üstün varlık olarak bilinen biz insanlar, bir az daha sahip çıkalım. Hem insanlar, mavi ve yeşil ve içinde yaşayan onlarca varlık özgürlüğünü yaşasın küçücük toz zerresinde.
Mavi ve yeşil ölmesin ki, doya-doya nefes alsın canlılar.
“Ədəbiyyat və incəsənət”
(29.11.2024)