“Ədəbiyyat və incəsənət” portalının “Ulduz” jurnalı ilə birgə təqdim etdiyi layihədə Türkiyənin “Genç Yürekler” jurnalının seçimində 51 türk müəllifinin yazıları yer alır. Türkiyə türkcəsində yayılan əsərlərin əsas qayəsi budur: “Dildə, fikirdə, işdə birlik!”.
“Özüm Atasözüm”
Yağmur Filiz Şahin
Eee ne demiş atalarımız?
Atasözleri, toplumların en değerli kültürel parçalarıdır. Dedelerimizin, ninelerimizin tecrübeleri sonucunda örneklendirici sözleri yaşamımıza yön verir. Ne de olsa, “Akıl akıldan üstündür”. Böylelikle, en değerli kültür parçası nesilden-nesile aktarılan bir mirastır, bir hazinedir. Yaşam tarzı haline getirilmiş değerler fark etmeden dilimize pelesenk olmuştur.
Öyle ki, ilkokulda öğretilen ilk değerlerdir. Toplumumuzu benimsemek üzere yetişen çocuklar zihinlerine bu değerleri kazıyarak yaşayışlarının bir öğretisi haline getirirler. Ne de olsa, “Ağaç yaşken eğilir”. Zihinlerine yanlış yönlendirmeler yapılırsa, yanlış yönlendirme sonucu bir insan meydana gelir. Dolayısıyla atasözlerini kavramak son derece önemlidir. Kullanıma uygun atasözlerini yanlış yönlendirmeler yapmadan dilimizden düşürmemeliyiz. Ne de olsa, “Dile gelen ele gelir”.
Toplumların norm öğretisine en yardımcı olan bu sözler o toplumda nasıl yaşandığına dair izler bırakır. Her toplumun yaşamı, kültürü, değeri, dini farklı olduğu için çok farklı atasözleriyle karşılaşabiliyoruz. Ne de olsa, “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır”. Ancak genel itibariyle atasözleri büyüklerin tecrübelerinden kaynaklı olduğu ve insanî değerler taşıdığı için evrensellik taşıyabilir diyebiliriz.
Çok değerli sanatçımız Barış Manço da “toplum için sanat” felsefesini kabullenerek şarkılarında atasözlerine çokça yer vermiştir. “İyi bak aslana, sor onu bostana” besteleriyle rahatlıkla ezberlediğimiz şarkılar sayesinde atasözleri kulaklarımıza küpe olmuştur. Toplumumuz için kültürel değerleri dilinden düşürmeyen bir kültürel değer meydana gelmiştir. “Barış iğneyi kendine batırır, çuvaldızı başkasına” diyerek eski adamlar doğruyu söylemiş: “Bir çiçekle bahar olmaz”, “Kişi kendini bilip sağa-sola sormalı”, “Can pazarı bu, oyun olmaz”, “Küp suyunu çeker azar-azar, keskin sirke küpüne zarar”, “Zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü”, “Canı kaymak isteyen cebinde manda taşır”, “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen, kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen”, “Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın; ama gün gelir sapın ucuna olursun kazma”.
Ancak toplumların değişimleri, atasözleri oluşturması kadar kaçınılmazdır. Zamanla, kültürel taşınmayla, teknolojiyle, belki din değişikliğiyle, belki devlet yönetiminin değişikliğiyle toplum da değişiyor. Bu sebepten bazı atasözlerimiz sakıncalı hale gelmiş bulunuyor. Kimi dönemlerde; “Dizini dövmek istemeyenler kızını dövdü”, “Oğlan doğuran övündü, kız doğuran dövündü”, “Kadının fendi erkeği yendi”, “Oğlan olmayan evde duman tütmedi”, “Kızın var mı dediler, derdim var dendi”, “Ev tuğladan, kız Muğla’dan alındı” gibileri dile dolandı. Zamanla kadın çalışmaya başlayınca, aile nüfusu azaldıkça ve aile yapıları değiştikçe bu atasözlerimiz dilden düştü.
Toplumumuzda kıymetli kılınan belirli değerler vardır. Örneğin, toplumumuzda anneler çok kıymetlidir. Özellikle Anadolu kadınları olarak nitelendirdiğimiz işçi anneler üreten ve çalışan özelliklere sahiptiler. Hem üretim için çalışmış, hem çocuk bakmış kimi durumlarda da ev geçindirmişlerdir. Kendi tabirlerince: “Okumamış okutmuş, yememiş yemiş, giymemiş giydirmişlerdir”. Bizce de cefakar, vefakar olarak nitelendirilmişlerdir. Bu sebeple annelerimizin kıymetine yönelik atasözleri de oldukça yaygındır. “Ana gibi yâr olmaz”, “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”, “Anamın aşı, tandırın başı”... Ancak hâlâ bulunabilmiş değil anneliğin kıymetine yönelik bir söz.
Yine toplumumuz için komşuluk oldukça önemlidir. Cemaat hayatı yaşamış geçmiş dönem dedelerimiz, ninelerimiz komşunun kıymetini öyle bilmişler ki: “Ev almayıp komşu almışlar”. Toplumun bütünlüğünü sağlayan, yardımlaşmanın en temel örneği olan “Komşularımızın tavuğunu kaz görmeyelim mi?” Görmeyelim. Çünkü “Bir-birimizin külüne muhtacız”.
Ve ekmek, emek, iş… Yıllarca bahsedilen kıtlık zamanlarından öyle dert edinilmiş ki, toplumumuzun, bir daha unutmayalım diye, söyleye-söyleye “Dillerinde tüy bitmiştir”. Çalışmanın verdiği verimlilik, işin önemi, tecrübe ettirmiştir. Kendin için ektiğin toprak sana kadar olur, çocuğun için ektiğin çocuğunun, torunun için ektiğin torununun, toplumun için ektiğin toprak hepimizin olur. Ne de olsa, “Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış”. Ben de toplumumuzdan edindiğim tecrübeyle diyorum ki: “Bir emek beş sofra kursun, beş emek bir nesil doyursun”.
Eee ne demiş atalarımız? “Emek olmadan yemek olmaz”.
Fotoğraf: Berfu Dilara Zingi
“Ədəbiyyat və incəsənət”
(20.11.2024)